19 Mayıs 2015 Salı

Metal işçilerinin direnişi çığ gibi büyüyor

Renault çalışanlarının iş bırakmasıyla başlayan metal işçilerinin direnişi; Tofaş, Coşkunöz ve Mako işçilerinin de katılımıyla giderek büyüyor




Bursa'da 15 Mayıs'ta Renault işçilerinin üretimi durdurmasıyla başlayan metal işçilerinin direnişi Tofaş, Coşkunöz ve Mako işçilerinin de dahil olmasıyla büyük bir harekete dönüştü. Renault'da çalışan 4500'e yakın işçi, bağlı oldukları sendika olan Türk Metal Sendikası'ndan istifa ettiler. Ardından Tofaş, Coşkunöz ve Mako'daki işçiler de sendikadan istifa etmeye başladılar.

Renault işçilerini iş bırakma eylemine götüren sebep Türk Metal Sendikası'nın Türkiye Metal İşçileri Sendikası (MESS) ile Bosch'ta imzaladığı toplu sözleşme oldu. Eylemlerine başlama sebeplerini anlatan bir Renault işçisi, "Toplu iş sözleşmesinde biz A sınıfına giren bir fabrikayız. B sınıfı dediğimiz bize taşeronluk yapan bir fabrika olan Bosch'un bizden 750 TL fazla zam alması fazlasıyla haksızlık. Bize dedikleri tek şey, 'Onlar şanslıydı, sizden sonra sözleşmeye oturdular' oldu. Biz bunun açıklamasını istiyoruz" diyor.

Direnişin başlangıcı olan Renault'da yaklaşık 1000-1500 işçi içeride üretimin yapılmaması için 5 gündür nöbet tutuyor. Bir vardiya çalışandan sadece 30'a yakın işçinin rahatsızlanarak çıkmak zorunda kaldığını söyleyen Renault çalışanı, "En önemlisi ise içeride kadın işçilerimizin de olması. Fabrikaya son bir sene içinde kadın çalışanlar da alınmaya başlanmıştı. İçeride 5-6 aylık çalışan kadın işçi arkadaşlarımız var. Onların direnişe katkısı büyük" diyor. İşverenin içerideki işçilere yemeklerini, suyunu, çayını verdiğini, bu sebeple içeridekilerin işveren yönünden bir sıkıntı çekmediklerini de özellikle belirtiyor.



Renault, Tofaş ve Coşkunöz'de içeride nöbet tutan işçilere; aileleri, diğer işçiler ve arkadaşlarından oluşan binlerce kişi dışarıda tuttukları nöbetle destek oluyorlar. Renault'da demir parmaklıkların bir tarafında içerideki işçiler, diğer tarafında ise aileleri ve arkadaşları yere serilen kilimler veya getirilen sandalyeler üzerinde sabahlıyorlar. Getirilen semaverlerde çaylar koyuluyor, parmaklıklar ardından sohbetler ediliyor... Gecenin ilerleyen saatlerinde parmaklıkların bir tarafında içerideki işçiler yatıyor, diğer tarafında ise aileleri.



Tofaş'ta ise durum aileler için biraz daha zor. Fabrikanın içi ve girişi arasında uzak bir mesafe olduğu için aileler içerideki işçileri ne görebiliyor ne de onlarla konuşabiliyorlar. Sadece karşılıklı sloganlar atarak birbirlerine destek olmaya çalışıyorlar.



"Biz şu anda fanustaki balık gibiyiz, ne atarlarsa onunla yetiniyoruz"


Direnişteki işçilerin eylemlerinin odak noktasında bağlı bulundukları sendika var. İşçiler çalıştıkları fabrikadan memnun olduklarını, sorunlarının tamamen sendikayla ilgili olduğunu söylüyorlar. 25 yıllık bir Tofaş çalışanı, "Zamanında bir havuz kurulmuş, bir sistem kurulmuş. Bu sistem işçiyi sömürüyor. En üstte patron, onun altında MESS, en altta sendika. Biz şu anda fanustaki balık gibiyiz, ne atarlarsa onunla yetiniyoruz. Biz bu sistemi artık istemiyoruz. Sendika kendi işçilerine sahip çıkmıyor. Sürekli patronla yan yana, omuz omuza. İşçi artık sendikayı istemiyor. Bu sendikayı değil sadece, hiçbir sendikayı istemiyor. Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Gerekirse patronla biz kendimiz oturacağız masaya" diyerek sendikaya olan sitemlerini dile getiriyor. Yine Türk Metal Sendikası'ndan yakınan Renault çalışanı, "İnsan Kaynakları birini seçip 'Sen sendika baş temsilcisisin' dediğinde doğal olarak fabrika ne derse o oluyor. Çünkü baş temsilcilerin maaşlarını bağlı oldukları fabrika verir. Bu yüzden onlar da işverenlerinin sözünden çıkamazlar. Biz bu yüzden baş temsilcinin sendikal bazda profesyonel olmasını istiyoruz. Biz de biliyoruz ki işçinin her istediği olmaz. Ama en azından on isteğinden biri olacağına, beşi olsun istiyoruz" diyor ve sandıkların kurulmasıyla kendi temsilcilerini kendileri seçmek için 2012'den bu yana mücadele verdiklerini fakat bu isteklerinin reddedildiğini anlatıyor.

Harranlı direnişçiler

Direnişteki fabrikalarda "Harran Ovası", "Harran'lı İşçiler" yazıları dikkatimizi çekiyor. Bunun anlamını sorduğumuzda, Kemal Sunal'ın "Kibar Feyzo" filmine gönderme yaptıklarını söylüyorlar:

-Benimki niye onlardan eksik?
-Onlar sendikalı.
-Ben de Harranlıyam.




Direnişteki işçilerin üç ana talebi var: Türk Metal Sendikası'nın aradan çekilmesi, Türk Metal ve MESS arasında Bosch fabrikası için imzalanan sözleşme baz alınarak aldıkları maaşın daha uygun hale getirilmesi ve direnişe katılan işçilerin işten çıkarılmayacağının garantisinin verilmesi. İşçiler -bu talepleri karşılanmadık.a eylemlerine son vermeyeceklerini söylüyorlar. Tamamen profesyonel bir direniş sergilediklerini ve bunu sonuna dek sürdüreceklerini belirten Renault çalışanı, "Biz işçiler olarak sendikaya, sendikasız neler yapabileceğimizi gösterdik. İşçilere de, gücümüzün ne kadar büyük olduğunu göstermiş olduk. Bundan sonra daha güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz" diyor.








                                             

8 Mayıs 2015 Cuma

"İşimiz, Gücümüz Yaşamak"


10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 10 Mayıs'ta Haydarpaşa Garı'na yapılacak olan yürüyüşle sona eriyor

      
      

      Bu yıl 10’uncusu gerçekleştirilen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 10 Mayıs'ta gerçekleştirilecek olan “10. İşçi Filmleri Festivali Kapanış Yürüyüşü ve Şenliği ile sona eriyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’den ve Dünya’dan ‘işçi filmleri’nin ücretsiz olarak gösterildiği festival, 2 Mayıs’ta Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikle açılışını yapmıştı. İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilen festivalde bu yıl “İşimiz Gücümüz Yaşamak” teması ile toplam 75 film gösterildi. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali Komite Üyesi Alaattin Timur festival içeiriğini ve sürecini anlattı:

     
      Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'nin amacı nedir?

Festivalimizin amacı; dünyada neler olup bittiğini, dünyadaki işçilerin neler yaptığını, başka yerlerdeki mücadele deneyimlerinin neler olduğunu Türkiye’deki işçilere gösterebilmektir. Ayrıca Türkiye’de “işçi filmi” kategorisini yeniden gündeme getirip bu alanda yeniden filmler çekilmesini, senaryolar yazılmasını özendirmek için bu festivali yapıyoruz.

 
Uluslararası İşçi Filmleri Festivali Komite Üyesi
Alaattin Timur
      Festivalin öznesi olan işçilerin bu festivale karşı nasıl bir yaklaşımları var?

Festival çok yaygın bir şekilde gösteriliyor; İstanbul’un en ücra köşelerinde, işçi mahallelerinde de gösteriliyor. Daha önce de fabrikalarda gösterimler yapıldı. Tabii kendilerini görmeleri, kendi gibi olan insanları ekranlarda görmeleri işçilerin hoşuna gidiyor. Birçok filmde kendilerini buluyorlar. Bize de olumlu dönüşler geliyor.

Örneğin, geçen yıl Eskişehir’de çok güzel bir fabrika gösterimi olmuştu. Her sabah mesai başlangıcında arkadaşlar işçilerle buluşup festivali anlatıyorlardı. Sonra hepberaber film izliyorlardı. Bu tür deneyimler oluyor.

·    Tamamen gönüllülerden oluşan bir çalışma ekibiniz var. Bu konuda herhangi bir zorluk yaşadınız mı?

Zorluk yaşıyoruz tabii. Daha doğrusu diğer festivallerin olanakları bizde yok. Elimizdeki tek olanak dayanışma. O dayanışmayı da çeşitli sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve bu meseleyi önemli gören, sinemayı seven arkadaşlarımızın katkılarıyla sağlıyoruz.

·    Bu yıl onuncusu gerçekleştirilen festivale ilgi nasıldı?

Bu yıl festivale ilgi iyiydi. Henüz sayılar toplanmadı tabii ama Pera Sineması’nda toplam katılım 1000’in üzerindeydi. Bu yıl İstanbul çapında yaklaşık 3000 kişinin katıldığını düşünüyoruz. Henüz diğer salonları hesaplamadık.

Yıl içerisinde yaklaşık 20 ili gezecek olan festivalin binlerce insanla buluşmasını umuyoruz. Geçen yıllarda izleyici sayısı 20000’i buluyordu.




·    Film gösterimleri kaç ilde yapıldı? Bu sayının artması gibi bir düşünce var mı?

Festival bu yıl eş zamanlı olarak 4 şehirde (İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır) başladı. Yıl sonuna kadar ise festival Karadeniz’den Ege’ye, Akdeniz’e kadar 20 ilimizi gezecek; Antalya, Mersin, İskenderun, Adana, Antakya, Trabzon, Artvin, Samsun…

·     Bu senenin en çok ilgi gören filmi hangisi oldu?

Sansür nedeniyle İstanbul Film Festivali’nden filmlerini çeken arkadaşlarımızın filmleri oldukça ilgi gördü. Onun dışında "Bir Varmış Bir Yokmuş", açılış filmimiz olan "Yollara Düştük", "Pride/Onur" ve "Sabaha Doğru (Berroj)" filmleri de ilgi gördü.







10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 10 Mayıs Pazar Günü saat 19.00'da Kadıköy Rıhtımı'ndaki Eminönü İskelesi'nden Haydarpaşa Garı'na yapılacak olan yürüyüşle sona erecek. Yürüyüş aynı zamanda Haydarpaşa Garı'nın gar olarak kalması için bir protesto etkinliği de olacak. 



24 Nisan 2015 Cuma

28 Nisan 'İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü' İlan Edilsin

Adalet Arayan İşçi Aileleri, 28 Nisan’ın 'İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü' ilan edilmesi için kampanya başlattılar.


Adalet mücadelelerini sürdüren Adalet Arayan İşçi Aileleri, 28 Nisan’ın dünyanın 30′u aşkın ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de 'İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü' ilan edilmesi için düzenledikleri programın sonuna geldiler. Change.org'da imza kampanyası da başlatan aileler; 26 Nisan Pazar saat 13.00'da Şişli Kent Kültür Merkezi'nde, 28 Nisan Salı 19.00'da da Taksim Tramvay Durağı'nda herkesi 'iş cinayetlerine dur' demeye davet ediyor.



Adalet Arayan İşçi Aileleri, Davutpaşa patlamasında hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin mahkeme açılması için Taksim'deki tramvay durağında üç yıl direnmelerinden sonra kurulan bir topluluk. Başka iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin de aralarına katılmasıyla sayısı artan aileler, her ayın ilk pazarı Galatasaray Meydanı'nda 'Vicdan ve Adalet Nöbeti' tutuyorlar. 5 Nisan'da 40. nöbetlerini gerçekleştiren aileler 28 Nisan’ın 'İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü' ilan edilmesi için taleplerini duyurmaya çalışıyorlar.

Erdinç Eroğlu
Aslında Adalet Arayan İşçi Aileleri bu taleplerini ilk olarak geçen sene dile getirmişler fakat bekledikleri ilgiyle karşılaşamamışlar. Esenyurt Doğa Hastanesi'nde tabela montaj işi yaparken yüksek gerilime kapılıp hayatını kaybeden Eren Eroğlu'nun babası Erdinç Eroğlu, "Bu konuyla ilgili olarak geçen sene meclise gittik, grubu olan partilere dilekçemizi verdik. Fakat bir geri dönüş olmadı açıkçası. Biz meclise gittiğimizde bize 'Gidin derdinizi çalışma bakanlığına anlatın' dediler. Bize randevu verilmesine rağmen kabul etmediler. Biz İstanbul'dan Ankara'ya gittik, diğer illerden aileler geldiler. Bir grup olarak derdimizi anlatmaya gittik, derdimizi dahi dinlemediler" diyor. Fakat onlar taleplerinden yine de vazgeçmemişler ve bu sene kampanyalarını yeniden başlatmışlar.

"Bunun Adı Cinayettir"

Yaşanan iş cinayetlerinin hepsinin öngörülebilir ve önlenebilir olduğunu söyleyen Eroğlu, "Bütün iş cinayetlerinde aşağı yukarı olan aynıdır. Mutlaka ya kamunun bir ihmali vardır ya da firmalar çalışanlarına işçi sağlığı güvenliği eğitimi vermemiş veya gerekli güvenlik önlemlerini almamıştır. Bizim iş cinayeti dememizin sebebi de bu. Yani önlenebilir bir olayı siz önlemiyorsanız, her ne pahasına olursa olsun onu yapmaya çalışıyorsanız bu kast oluyor. Bunun adı da cinayettir" diyor.



"Kazandıkları Para Kanlı"

İşverenlerin para hırsları yüzünden çalışanlarının canına kast ettiklerini söylüyor Erdinç Eroğlu ve örneklerle açıklıyor: "Esenyurt Marmara Park Alışveriş Merkezi çadır yangınında 11 işçi yandı ve bunların en sonunda bilirkişi o işçileri suçlu buldu. Patron o işçilere daha konforlu yer verdi de onlar 'Biz burada kalmayız, biz illa çadırda kalacağız' mı dedi? Milyon Euro'luk alışveriş merkezi yapıyorlar, işçilere barınma yerini çok görüyorlar. Bütün iş cinayetlerinde aynı aymazlık, aynı ihmalkarlık devam ediyor. Sadece daha fazla kazanmak için, işçiye yapılan her masrafı gereksiz maliyet unsuru olarak gördükleri için... Tek kısılacak maliyet sadece işçilerden. Bütün kazandıkları para kanlı para o yüzden" diyor ve sıralamaya başlıyor: "Torunlar İnşaat olayında kaza olmasının sebebi 250 TL'lik stoperin olmaması. 250 TL yüzünden 11 işçi öldü. Milas-Güllük'te, 50 TL'lik gaz maskesinin işçilere çok görülmesi sonucu 7 can gitti. BEDAŞ Erkan Keleş davasında, hiçbir koruyucu eldiven ya da elektrikle ilgili koruyucu hiçbir şey verilmeden, işi bilmeyen bir vinç operatörünün kaldırmasıyla çıkartıldı oraya Erkan ve bayram günü hayatını kaybetti. Ve daha niceleri..."


"Her Gün Acılarımızla Yeniden Yüzleşiyoruz"

Adalet Arayan İşçi Aileleri yılmadan davaları için mücadele etseler de bu onlar için o kadar da kolay olmuyor. "Biz bunları gerçekten çok büyük acılar çekerek yapıyoruz çünkü her gün acılarımızla yeniden yüzleşiyoruz. Tek istediğimiz başkalarının da bu acıları yaşamaması" diyor Erdinç Eroğlu. Onlar, yaptıkları hiçbir şeyin onlara yakınlarını geri getirmeyeceğinin farkındalar. Yine de ne kadar acı verici olursa olsun başkaları adına savaş vermeye devam edeceklerini söylüyorlar.

"Herkes Bu İşin İçinde Olabilir Bir Anda"

Hiçbirimiz bir gün bu ailelerden biri olabileceğimizi düşünmüyoruz fakat bunun olmaması için tek çare belki de bu gerçekle yüz yüze gelmek. "Bu öyle sinsi bir şey ki herkesi bulabilir. Herkes bu işin içinde olabilir bir anda. Bizim gönüllü hukukçularımızdan  Berrin Demir'in kuzenleri Soma'da hayatını kaybetti. Bu davanın gönüllü destekçisiydi, bir anda aileler safına geçti. Herkes bu olayla karşılaşabilir. Bu yüzden bu mücadeleyi yükseltmek gerektiği kanısındayım" diyerek gerçeği yüzümüze vurmaya çalışıyor Erdinç Eroğlu. Başkalarının yakınlarına ne olduğu sizi o kadar da ilgilendirmiyorsa, en azından bir gün kendinizi adalet arayan bir işçi ailesi olarak görmemek için bu davaya destek olabilirsiniz belki.


26 Nisan Pazar 13:00, Şişli Kent Kültür Merkezi
  • Adalet Arayan İşçi Aileleri ve gönüllü hukukçuları 7 yıldır süren adalet mücadelesine dair tecrübelerini aktarıyor.
  • 2012’den beri Adalet Arayana Destek Grubu’nun her yıl çıkardığı İş Cinayetleri Almanağı’nın 3’üncüsü olan 2014 İş Cinayetleri Almanağı tanıtılıyor.
28 Nisan Salı 19:00, Taksim Tramvay Durağı
  • Günün anlamına uygun olarak siyah giyinen Adalet Arayan İşçi Aileleri ve destekçileri Taksim tramvay durağında buluşuyor. 28 Nisan İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü ilan edilsin talebiyle İstiklal Caddesi’nde yürüyor.
Konuşmayı dinlemek için multimedya öğeye tıklayın

17 Nisan 2015 Cuma

Öğretmenler Emek Nöbetinde


Öğretmenlerin okullarda tuttukları nöbetlerin ücretlendirilmesi için uyguladıkları 'her ayın ilk haftası nöbet tutmama eylemi' bazı okul yönetimlerinin öğretmenlere uyarı vermesi ve bir öğretmene açılan dava sonucu şubat ayından itibaren 'süresiz nöbet tutmama eylemi'ne dönüştürüldü.

    
Tuttukları nöbetler karşılığında ek ders ücreti talep eden Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Türk Eğitim-Sen) ve Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) üyesi öğretmenler tarafından 2014 yılı boyunca her ayın ilk haftası nöbet tutmama eylemi gerçekleştiriliyordu. Eyleme katılan bazı öğretmenler hakkında disiplin soruşturması açarak kınama cezası verilmesi, öğretmenlerin okul yönetimleri tarafından uyarılara maruz kalmaları ve nöbet tutmadıkları haftanın dışındaki haftalarda birden fazla nöbet görevi yazılması üzerine şubat ayından itibaren eylemlerini süresiz olarak olarak gerçekleştirme kararı aldılar.

Okullarda gerçekleştirilen nöbet tutmama eylemi hakkındaki görüşlerini almak üzere Halkalı Sultan Reşat Ortaokulu öğretmenlerinden Y.Ö ile konuştuk. Memur olduğu için isimlerinin ve fotoğraflarının yayınlanmasının problem yaratabileceğini söyleyen Y.Ö yine de eylem hakkındaki sorularımıza cevap verdi:

Gerçekleştirmekte olduğunuz eylemin temel sebeplerinden bahsedebilir misiniz?

Y.Ö: Eylemimiz, üyesi olduğumuz sendikalarca alınmış okulda öğretmenlere fazladan iş yükü olan fakat buna karşılık maddi bir getirisi olmadığı gibi manevi götürüsü fazla olan nöbet tutma görevine karşı bir tepkidir. Son zamanlarda eski saygınlığını yitirmiş olan öğretmenlik mesleğinin yeterli iş yapmıyor imajı verilerek nöbet yükünün verilmesi biz öğretmenleri oldukça yordu ve de üzdü. Başka meslek gruplarında örneğin sağlık çalışanları tuttukları nöbet karşılığını alırken nöbet tutmak öğretmenin asli görevi olarak görülüyor. Eylemimiz öğretmenliğin saygınsızlaşmasına ve gereken değeri görmemesine de tepkidir bir bakıma.

Bu eyleme nasıl karar verdiniz?

Y.Ö: Bu eylem kişisel alınmış bir karar değil, sendikalarımızın önderliğinde yapılan bir eylemdir. Ben de Türk Eğitim-Sen'e üyeyim. Sendikamız eylem kararı alacağını duyurdu bize. Ancak eyleme katılıp katılmamak kişisel bir karardır tabii. Benim eyleme katılmamın nedeni haksızlığa karşı öğretmenler olarak birlikte ve örgütlü bir tepki göstermeyi ve hakkımız olanı almayı istemem.

Siz okulunuzda eyleme ne zaman başladınız?

Y.Ö: Aslında sendikalardan süresiz eylem kararı çıkana kadar biz nöbet eyleminden haberdar değildik. Uzun bir süredir öğretmenler her ayın ilk haftası nöbet tutmama eylemi yapıyorlarmış. Biz bunu duymamıştık. Süresiz nöbet tutmama eylemi kararı alındıktan sonra sendikalarımızdan bu konuda bilgi geldi. Okulumuzda eylem kararının duyulmasından hemen sonra da bir katılım gerçekleşmedi yine. Bunun nedeni ise okulumuzun çok yeni olması sebebiyle kontrol sorununun fazla olmasıydı. Yani yine öğretmenler olarak öğrencilere gösterdiğimiz fedakarlığın sonucudur. Fakat zaman içerisinde okuldaki sorunların azalmasıyla öğretmenler olarak hakkımızı savunmamız gerektiğini düşündüğümüz için topluca eylem kararına uymaya basladık.

Okul müdürünüz eylem kararınıza nasıl bir tepki verdi?

Y.Ö: Eyleme katılım dilekçelerimizi teslim etmeden önce saygı duyduğumuz ve sevdiğimiz okul müdürümüze durumu anlattık. Okul müdürümüz çok anlayışlı karşıladı ve sendikal haklarımızı kullandığımız için hiç bir yaptırım uygulamayacağını veya karara uyan öğretmenlere karşı olumsuz bir tepki göstermeyeceğini söyledi, ki şu ana kadar herhangi bir olumsuz tavır değişikliği ile karşılaşmadım.

Okulunuzda eyleme katılmayan öğretmenler var mı?

Y.Ö: Eğitim-Bir-Sen'e üye öğretmen arkadaşlarımız sendikaları eylem kararı almadığı için bu eyleme katılmıyorlar.

Eğitim-Bir-Sen'in eyleme katılmama sebebi nedir?

Y.Ö: Eğitim-Bir-Sen'in eyleme katılmama sebebini bilemiyorum ancak ben sendikanın hükumet yanlısı tavrı dolayısıyla böyle bir karar aldığını düşünüyorum.

Şu an okullarda nöbet tutan öğretmenler yalnızca Eğitim-Bir-Sen üyesi öğretmenlerden oluşuyorsa bu onların iş yükünü arttırmıyor mu?

Y.Ö: Elbette ki arttırıyor. Aslında onlar da bu durumdan şikayetçi ama...

Bu eylem sonucundaki beklentiniz nedir?

Y.Ö: Elbette ki eyleme başlama nedenimiz ne ise beklentimiz de o şekilde yani hakkımız olanı almak. Bunun dışında bu eyleme katılım fazla olursa herkesin öğretmenlerin de birlikte yürüyüp kararlı bir şekilde haksızlığa direnebileceğini görmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.


Öğretmenlerin nöbet tutmama eylemi devam ederken; bugün akşam saatlerinde Siirt Türk Eğitim-Sen İl Başkanı Cengiz Özbilici, Siirt Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde görev yapan altı öğretmene nöbet tutmama eylemine katıldıkları için açılan soruşturma sonucunda 1/30 oranında maaştan kesme cezası verildiğini açıkladı. Özbilici yaptığı açıklamada, "Anayasamız ve uluslararası sözleşmeler sendikal faaliyetler kapsamında yapılan eylemlerde ceza verilemeyeceğini belirtirken nasıl olurda Siirt Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi göz göre göre Anayasamıza aykırı karar alabilmektedir. Siirt ili aynı hukuki kurallarla yönetilmemekte midir? Yaşanan olayları hayretle izlemekteyiz fakat izleyici kalmayacağız" dedi.

3 Nisan 2015 Cuma

Adore İşçilerinin Zafer Arefesi


DİSK'e bağlı Limter-İş Sendikası'na üye oldukları için işten çıkarılan Adore işçileri, direnişlerinin 39. günde zafere ulaştılar. Bütün talepleri işveren tarafından kabul edilen Adore işçileri sabırların ve emeklerinin karşılığı aldılar. Biz de Adore işçilerinin direnişlerinin 35. günde, zafer arefesinde yaşadıklarına tanıklık etmiştik. Elde edilen zaferin ardından bir nostalji mahiyetinde:




20 Mart 2015 Cuma

GREV PLAZADA DA OLUR


İstanbul Kalkınma Ajansı çalışanları toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde mutabakata varılamadığı için 16 Mart'ta başlattıkları grevlerini, anlaşma sağlanması üzerine 17 Mart'ta sonlandırdılar.


Plazaların önünde görmeye pek alışkın olmadığımız karelerden biriyle karşılaştık 16 Mart'ta: davullu zurnalı grev halayı çeken beyaz yakalılar. Kalkınma Bakanlığı'na bağlı 26 kalkınma ajansından biri olan İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) çalışanları 16 Mart'ta grev başlattıklarını açıkladılar.

Aslı Silahdaroğlu
Çalışanlar, greve başlama sebepleri birbirlerinden farklı da olsa mağduriyetlerini ortak bir paydada birleştirip hak arama mücadelesine girdiklerini söylüyorlar. İSTKA'da uzman olarak görev yapan ve aynı zamanda grevde gözcü olarak yer almış Aslı Silahdaroğlu kendi greve gitme sebebini şu şekilde anlatıyor: "Ben Ekim 2013'te başladım burada çalışmaya. Bir süre sonra şunu fark ettim ki yanımda benimle aynı işi yapan arkadaş, benimle aynı tecrübeye sahip olmakla birlikte sırf benden daha önce işe alınmış olduğu için çok daha yüksek bir maaş alıyor. Sebebi de onların başka bir yasa kapsamında ücretlendiriliyor olmaları. Ben daha sonra çıkan bir torba yasaya dayandığımdan farklı bir şekilde ücretlendiriliyorum. Dolayısıyla bu anayasadaki 'eşit işe eşit ücret' ilkesine kesinlikle aykırı." Bu durumda olan tek kişi değil Aslı Silahdaroğlu. Öyle ki İSTKA'da çalışan uzmanlar kendi aralarında iki şekilde isimlendiriliyorlar: 666 sayılı kanun hükmünde kararnameye tabi olanlara 666'lı, Yüksek Planlama Kurumu kararına tabi olanlara da YPK'lı deniyor. İSTKA çalışanlarını greve götüren en önemli sebep de ücretlerdeki bu dengesizlik.

Diğer bir önemli sebep ise destek personeli olarak çalışanların durumlarından memnun olmamaları.
Meliha Türk
İSTKA çalışanlarından Meliha Türk, "Benim mali müşavir olarak 16 yıllık deneyimim var. Fakat burada; işimizin İngilizce ile hiçbir alakası olmamasına rağmen İngilizce bilmediğim için destek personeli adı altında, devletteki karşılığı 'hizmetli' olan bir kadroda çalışıyorum" diyor. Dört senedir 2250 TL olan maaşına hiçbir şekilde zam gelmediğini söyleyen Türk, "YPK çıktığında genel sekreterimiz yönetim kuruluna maaşları sundu. Dört yıldır zam almayan insanlar olmasına rağmen yönetim kurulu, 'Şimdi bu gündemimizde değil, 2015'in başında görüşelim' diyerek bunu ertelediler. Bizim mağduriyetimiz yönetim kurulumuz tarafından görülmedi" diyor.

Vesile Aliş
İSTKA çalışanları ücretlerdeki dengesizlikler, zam alamama, sosyal hakları edinememe, izinlerle ilgili problemler, mesai saatlerinin uzunluğu gibi sorunların çözülememesi üzerine Türk-İş'e bağlı Koop-İş Sendikası'na üye olmuşlar ve haklarını sendikal yollarla aramaya karar vermişler. İSTKA'da uzman olarak çalışan Vesile Aliş grev yapmak gibi bir amaçlarının hiç olmadığını söylüyor. "Greve çıkmak, hakkımızı bu yoldan aramak gibi bir amacımız yoktu. Grev isteklerimizi gerçekleştirmek için bir araçtı. Süreç içerisinde her bir çözüm önerimiz olumsuz yanıtlanınca elimizdeki aracı kullanmak durumunda kaldık" diyor Aliş. Evli ve iki çocuğu olan Vesile Aliş'e, toplumdaki birçok kişiye kıyasla iyi bir maaşı olan işini kaybetmekten korkup korkmadığını sorduğumuzda, "Korkmadım. Bu bir hak mücadelesiyse, bu bireysel olarak benim kaybım olmayacaktı. Aynı odada, aynı ortamda çalıştığım arkadaşlarım için de hak mücadelesine çıktım" diye yanıtlıyor.

Grev yapmaya karar verdiklerini açıkladıklarında işverenin, işveren sendikasının hatta kendi sendikalarının bile bunu gerçekleştireceklerine pek inançları olmadığını söylüyor Aslı Silahdaroğlu. "Biz bu anlamda çok büyük bir ön yargıyı yıktık. Biz de şaşkınız aslında. Kendi gücümüzü sahada anladık" diye ekliyor.

"Topuklu ayakkabıyla da grev yapılır"

Betül Celep
Greve çıkarken özellikle topuklu ayakkabı giyen Uzman Betül Celep, bunun sebebini şu şekilde açıklıyor: "Biz beyaz yakalıyız, plazada çalışıyoruz. Mavi yakalı işçilerden daha farklı bir imaj yaratıyor olabiliriz ama bunu farklı bir noktaya çekebilmek için inatla topuklu ayakkabı giydim ben. Çünkü 'Topuklu ayakkabıyla da grev yapılır' mesajını vermek istedim." Ayrıca Twitter'da da "Topuklu ayakkabılarımızla, takım elbiselerimizle, fabrikalardan plazalara taşıdığımız grevimizde ikinci gün" yazarak bu mesajı daha çok kişiye iletmeye çalıştıklarını söylüyor Celep.

İSTKA çalışanları greve çıktıklarını açıkladıklarında iyi maaşları ve mevkileri sebebiyle internetteki bazı platformlarda olumsuz tepkiler aldılar. Bu durumun tahmin ettikleri bir şey olduğunu söylüyor Betül Celep. "Biz bu işin; maaşın miktarından çok adaletsizlikle ilgili olduğunu, beyaz yakalısı mavi yakalısı fark etmez bunu bütün işçilerin yaşadığını anlatmak istedik. Biz hepimiz işçiyiz, iş kanununa bağlıyız. Biz üniversite bitirmiş işçileriz belki, sizlerden daha yüksek maaş alıyoruz doğrudur. Biz belki yurt dışına gittik, yüksek lisans yaptık ama bizim iş yerimizde de işçilere uygulanan adaletsizlikler mevcut. Bölücü olan söylemi seçmenin hiçbir anlamı yok" diyor Celep.

"Bizi kariyer peşinden koşmaya sevk ediyorlar, birbirimizin gözünü oymaya teşvik ediyorlar ama biz dayanışıyoruz" diyerek karşı çıkıyor verilen olumsuz tepkilere Aslı Silahdaroğlu. Özellikle özel sektördeki beyaz yakalıların işveren tarafından, örtük olarak da olsa kışkırtıldığını söyleyen Silahdaroğlu,"Eğer işverenin istediği gibi davranırsan daha kolay yükseliyorsun. Eğer arkadaşını kötü gösterirsen sen daha iyi görünüyorsun.O yüzden beyaz yakalıların dayanışmasının koşulları gerçekten çok sınırlı. Biz grevimizle bu dayanışmanın mümkün olabileceğini gösterdik" diyor.

İSTKA çalışanları grevlerinin ilk günündelerken; üst düzey yetkililer masa başında oturmuşlar, oturmayanlarla da telefonla iletişime geçilmiş ve bir mutabakat sağlanmış. Bu ücret eşitsizliğini çözeceğine dair İstanbul Valisi Vasip Şahin'den bir söz alınmış. Buna istinaden de Türk-İş, Koop-İş, TÜHİS bir mütabakata varmış. Yine de ertesi güne kadar grevi bırakmadıklarını ve ertesi gün de toplu iş sözleşmesi imzaladıklarını belirtiyor Aslı Silahdaroğlu. Buna rağmen henüz tam olarak rahatlamış halde olmadıklarını söyleyen Silahdaroğlu, "Şu an fiilen bizim hayatımızı zorlaştıran şeyler çözüldü fakat ücret eşitsizliğiyle ilgili durum nisanda yapılacak olan yönetim kurulu toplantısı sonucunda netlik kazanacak" diyor.



Sözlerini şöyle noktalıyor Aslı Silahdaroğlu: "Bir toplu iş sözleşmesi imzalamış olmak, maaşlarda bir eşitlik sağlamış olmak o mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor. Eğer siz arkasında durmazsanız haklarınızı ihlal etmek isteyen birileri mutlaka olur. Biz her zaman tetikte olacağız ama bundan sonra kendimizi daha güçlü hissediyoruz."